At meydanı daha iyi abi!

Geçen yıl yatmaktan sıkıldığım zamanlarda bile üşengeçleğimden yazamamıştım Avrupa gezi notlarımı. Aynı ben o kadar planlıydım ki gitmeden üç ay evvel hangi tarihte nerede olacağım, hangi trene binip, hangi hostelde kalıp, hangi mekanları gezeceğimi ayrıntılarıyla not almıştım. Zevkliydi vesselam. Planı gerçekleştirmiş olmanın verdiği haklı gururla totom tavana vurduktan sonra sanıyorum anca indi ki yazmaya karar verdim. İki yıl olmuş lan 🙂 ne totoymuş.

Yaptığım her şeyi çivi yazımla not almıştım ancak notlarım şu an yanımda değil. Düzce’de bir otel odasında dışarıda kar yağıp önümde buzdolabı siparişleri dururken birden şirket bilgisayarımın başına oturup girizgah yapayım dedim. Ufaktan aklımda kalan en çıtırdan aperatif hikayelerle.

Kimin köşe yazısıydı hatırlamıyorum, mezun olduktan sonra hemen iş hayatına atlamayın tadında sağlam bir yazı okumuştum ve itiraf edeyim çok etkilenmiştim. Ta o gün mezun olduktan sonra iki sene ben kayıpları oynarım aga diye aklımdan geçiriyordum. Geçirmekle kalmadık tabi hemen oturduk eş, dost, yakın arkadaşlarla planlar yapmaya karar verdik. Bu kısımı yüzeysel geçeceğim belki ileride anlatırım neme lazım piç etmeyelim hikayeyi 🙂 Mezun olmadan önce ayarlamıştık Avusturya macerasını. Yine o zamanlar aklımıza koymuştuk Interrail fikrini.

Burada zamanı fıııırt diye ileri attırıyorum. Viyana’ya ilk ayak basışımdan on ay sonra falan her şey hazırdı.

Bir bakıma Avrupa gezimin ilk ve son durağı Viyana oldu diyebilirim. Tam anlamıyla başlamadan önce bi İstanbul yapıp evden ajitasyon yöntemiyle hatırı sayılır bir bütçe koparmam gerekiyordu. İlk uçak biletimi beleşe getirmek için Kırıkkale’de bir AB projesine gönüllü takım lideri olup TR’ye geldim. Biraz boy gösterdikten sonra geze geze eve gelip kaptım paraları. Affetmem 🙂

Sırtladım çantamı, yolculuğa hazırım. İlk durak Sabiha Gökçen’den Atina’ya hemen içinizden ‘’nasıl interrail la bu bizi yeme’’ diye geçirmeyin. Üç ay önceden plan yaptık dedik olum. Pegasus hava yollarının (reklam içerir) 20£ ya biletleri vardı. Yapıştırmıştım tabi ucuz bileti önceden. Aklımı seveyim Profilo 😀

Atina’ya dair daha detaylı yazacağım ancak aklınızda büyütmeyin bizim Sultanahmet at meydanı daha güzel.

Atina’dan sonra Roma’ya uçtum. Bileti yine aynı yolla temin etmiştim. Rynair ama bu sefer. Kıps. Roma acayip güzel abisini. Gitmeden ölmeyin öyle diyeyim.

 Roma’dan sonra sırasıyla Pisa ve Floransa’ya geçtim.

Pisa’da Kürt kökenli dürümcüden, kavruk tenli ben almanca dürüm istedim. Kültür şoku yaşadı tabi eleman. Dur dedim sakin hocam ben KARSLIYIM. ‘’Yav Kars nere Pisa nere demesin mi? ‘’ ‘’La Hakkari nere Pisa nere, bir de iş kurmuşsun yımışak’’ dedim. Fiks taktiğim herkese Kars’tan gezmeye geldim diyerek ajitasyon yapıp yemekleri ya beleşe ya ucuza getiriyordum. Pisa’ya gitmenize gerek yok ya da benim gibi Roma’dan Floransa’ya geçerken 2 saatliğine durun bi tur atın. Bizim at meydanı daha iyi bak diyim.

Floransa’nın sokaklarında elimde bir şişe şarapla aşık aşık dolaştım. O aralar Da Vinci’s Demons’u izlemiştim. Etkisinde kalmışım sanırım. Şehirden kendimi kazıyarak ayrıldım..

Milano’ya geçerken bir misafirim vardı. Geziye başlamadan önce kendisini ikna etmek için İstanbul’a üç günlüğüne geldiğim can dostum Anıl Atilla. Tabi ki ikna oldu 🙂 O sıralar İstanbul’da gezi olayları oluyordu, Abbasağa’da buluştuk. Sabahında Viyana’ya geri döndüm. Fark ettiniz mi önceki iki günden hiç bahsetmedim. Bu da başka bir hikayenin konusu ‘’tutuklandım ve nöbetçi hakim beş yıl denetimli seberstlik verdi.’’ Süre daha dolmadı. Anlatacağım zaman dolunca 🙂

Milano’da Anıl’ı beklerken dört saatim vardı. Tren istasyonundan inip parfüm kokulu şehrin, her sokağında defile varmış edasıyla yürüyen gördüğüm en bakımlı ve en güzel ablaların ve takım elbiseyle motorsiklet kullanan abilerin arasında turladım. Gece hayatı içimde uhte kaldı. Onu da sonraya attım napalım.

Buluştuktan sonra önce Nice ardından uzunca bir yolculukla Barselona’ya vardık. Barselona’da taze sangria için. Damacanaya düşün hatta. Ayrıntılar sonra… Keep in touch!

Ordan yine trenle Madrid’e geçtik. Dünya küçük ameke Viyana’daki Riga’lı arkadaşım ve yanındaki bıyıklı kız arkadaşıyla karşılaştık. Tesadüf işte ne yaparsın.

Madrid’ten trenle Porto’ya yola çıktık. Akıllara ziyan bir anım var burada, Salamanca’da trenden atıldık Özel Harekat polisleri bizi göz altına aldı fakat tutuklayamadılar. Buradan çingene otobüsüyle ‘’yolda ağız dolusu küfürler ederek’’ Porto’ya geçtik. Sonra anladık ki adamlar Türkçe biliyormuş olum. Çatırtı patırdı devamı sonraki yazıda 🙂

17-18. yy’da yaşasaydım Porto’yu ele geçirirdim galiba nedense bu garip okyanus şehrini ayrı bi sevdim. Yoksa ilk kez gördüğüm içinmiydi bilmiyorum okyanusu.

Yine aynı ucuz yolla aldığım uçak biletiyle Paris’e geçtik. Havaalanında yaşadığımız bir sigara krizi var ama atlıyorum. Çok komik 🙂

Paris’i nedense beğenemedim. Eyfel’in altında bütün kekolar gibi gidip goygoy yapmakla kalmadık çantamızdan çıkardığımız zebzelerle kahvaltı bile yaptık. Sokayım kulesine olum diyim bak at meydanı daha iyi 🙂 ayrıntıları ayrıntılı Paris yazımda vereceğim. Like for Like..

Paris-Brüksel-Amsterdam bir sonraki hattımızdı. Amsterdam’da Anıl’ın kuzeni ve arkadaşıyla karşılaştık. Burada ne yapılır anlatmaya gerek yok yarın anam babam okur açıklayamam şimdi. BİPleyip geçiyorum.

Aynı ekip Münih’e geçtik burada hatırladığım tek şey İspanyol kızlar. Abi Münih’te ne gördün deseler İspanyol kızlar. Yok yani başka bi şey. Gece hayatından başımızı kaldıramadık bu şehirde. Aynı kızlarla Prag’da buluşmak üzere sabahın kör saatinde ayrıldık.

Evet bir sonraki durağımız Prag. Bu sefer Anıl’la ikimiziz ve gece buluşacağımız İsp. Kızlar var. Bokunu çıkarmayıp Prag’ı güzelce gezdik dolaştık. Ayrıntıları sonra anlatırım ancak duymak istediklerinizi söyleyeyim. Kızlarla buluşamadık yol arkadaşım o gece alkol kamasına girdi ve onunla ilgilendim. Tabi olum yoldaş bizde çok önemlidir. Candan öte 🙂

Prag’tan sonra Viyana’da gezimizi bitirecektik. Tabi benim önceden plancılığımın bir eseri olan U23 world rowing championship’teki ulusal gözlemcilik görevim tam da bizim gezinin sonuna denk geliyordu ne tesadüf! Bunu da ayrıca bir yazıda yazacağım.

Lan bir yazı içinde ne kadar da çok bunu da bir sonraki sefer yazarım dedim. Acayip şeyler birikmiş he. Totomu kaldırmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

Kısaca bu gezim Yunanistan-İtalya-Fransa-İspanya-Portekiz-Belçika-Hollanda-Almanya-Çek Cumhuriyeti- Avusturya arasında geçti. Detaylarını notlarımı elime aldıktan sonra yazacağım.

Bu yazıma ‘’Düzce’de bir otel odası’’ ya da ‘’at meydanı daha iyi abi’’ başlığını koymayı düşünüyorum. Kısa kısa ama saçma bi yazı oldu kabul. Saat kaç sen biliyon mu?

Buzdolabı, çamaşır, bulaşık ne veriyim abime? 🙂

 

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın