‘’İşte tam burama kadar geldi’’ diye işaret parmağımla gösterdiğim boğazımın düğümlendiği yer hudut noktam.
Biraz daha canımın sıkıldığı üç gün aralıksız yağan yağmurun ardından uyuduğum tek göz, kuş yuvası büyüklüğündeki konteynırımın sular içinde kalmasıyla işaret parmağımın yukarıya doğru yön değiştirerek gösterdiği yeni oluşmaya başlayan alın kırışıklıklarımın başladığı yer ise hudut noktamın sınırları.
Günlerce dağları beyaza boğan karın metrelerce yüksekliğe ulaşıp altında kalan su borularını soğuktan dondurarak insafsızca patlatması, elektrik tellerinin üzerlerine birer birer yüklenen karların vermiş olduğu tarifsiz acıya dayanamayarak orta yerlerinden kopması, yolların kapanması. Susuz, elektriksiz ve dünyayla olan bütün irtibatımın kesildiği bu nokta ise avuç içlerimi yukarıya doğru kaldırıp başımın hemen üzerine dokunarak ‘’işte tam burama kadar geldi’’ dediğim yer son noktam, hudut taşım.
Sabrın sınırının olmadığı su götürmez bir gerçek. Her geçen gün, yuh artık! Demekten bıktığın yerde sürekli aynı yüzler, aynı konuşmalar ve bitmek tükenmek bilmeyen aynı işler. Hayat mı kocaman bir monotonluk zinciri yoksa dünyanın bu köşesinde işler hep mi böyle yürüyor?
Kuzey Irak Hudut Noktası
#dağlıcasınırkartalı